MODERN DONANIMLI FİRAVUNLAR
MODERN DONANIMLI FİRAVUNLAR
Merhaba Sevgili Dostlar;
Bir arkadaşım bana, Osman Özsoy’un ‘’ Gözlerinizi kapatmayın, siz de bunun şahidisiniz’’
başlıklı yazısını göndermiş. Ben de yazıyı doğrusu beğenerek okudum.
Söz konusu yazıda, bahsedilen konulara katılmamak mümkün değil. Zira, söz konusu yazıda
tarihteki firavunlarla günümüz olayları arasında bir bağlantı kurularak, bu günkü firavunlardan
bahsedilmektedir.
Evet, bunlara katılıyoruz da;
Karakuşi Kadı ile onun ‘’ Hırsızın hiç mi suçu yoktur ‘’ diye tarihe geçen hikâyesini de bilirsiniz;
Bir zamanlar Kahire’de bir hırsız gözüne kestirdiği bir eve dalarak yükte hafif, pahada ağır her ne
var ise bir torbaya doldurur.
Balkondan atlayıp kaçmak isterken, aniden kopan bir tahta parçasına ayağı takılarak aşağıya
yuvarlanır.
Soluğu kendine has hükümleri ile bilinen meşhur kadı Karakuşi’nin huzurunda alır.
- “Efendim, ben geçimimi hırsızlıktan sağlayan biriyim. Dün bir eve girip bir şeyler çaldım.
Balkondan atlarken, gevşek tahtaya basıp aşağıya düştüm, ayağım kırıldı. Ev sahibinden
şikayetçiyim.”
Karakuşi, hemen zaptiyelere seslenir:
- “Derhal ev sahibini bulup getirin.”
Biraz sonra ev sahibi huzura çıkarılır.
Karakuşi, ev sahibine gözlerini diker:
- “Bre densiz, neden evinin balkonunu gevşek yaparsın da şu zavallı insanın hayatını tehlikeye
atarsın. Bunun hükmü nedir bilir misin?”
Eli ayağı birbirine dolaşan ev sahibi, kendince durumu izah etmeye çalışır:
- “Efendim, bu benim değil, kesinlikle marangozun hatasıdır. Ben ona parasını tam ödedim. Fakat
o işini eksik yapmış, bitirmeden bırakıp gitmiş.”
Karakuşi, yeniden zaptiyelere döner:
- “Bana derhal marangozu getirin.”
Çok geçmez, marangoz huzurdadır.
Karakuşi, bu kez marangoza çıkışır.
- “Bre melun, bu adam sana parasını ödediği halde neden işini doğru dürüst yapmaz da, şu
zavallı insanın hayatını tehlikeye atarsın?”
Başına gelecekleri anlayan marangoz, kıvrak zekası ile hemen itiraz eder:
- “Efendim, benim bir suçum yok. Yolda üzerinde parlak elbise bulunan bir kadın geçiyordu.
Güzelliğine o kadar kapıldım ki çiviyi çakmayı unutmuşum.”
Karakuşi, zaptiyelere ellerini çırpar:
- “Bana derhal şu kadını getirin.”
Kısa bir süre sonunda kadın bulunur.
Karakuşi, bir kadına, bir üzerindeki parlak kumaşlı elbiseye bakarak kükrer:
- “Bre kadın, neden böyle güzelliğini teşhir edersin de, şu marangozun işine engel olur, şu zavallı
insanın hayatını tehlikeye atarsın?”
Kadın, bir kendisine, bir kadıya baktıktan sonra paçayı yırtacak formülü bulur:
- “Efendim, benim güzelliğim Allah’tan geliyor. Ama üzerimdeki parlak elbiseyi diken terzidir. Eğer
o elbiseyi çekici yapmışsa benim suçum ne?”
Karakuşi, bir kez daha buyruğu verir:
- “Bana derhal şu terziyi getirin.”
Terzi apar topar yüce huzura getirilir.
Karakuşi, bu kez terziye kalayı basar:
- “Bre düzenbaz, neden böyle elbiseler dikersin de, şu marangozun işine engel olur, şu zavallı
adamın hayatını tehlikeye atarsın.”
Eli ayağı titreyen terzi, ne söyleyeceğini şaşırıp,
ileri sürecek bir mazeret bulamayınca Karakuşi, hışımla ayağa kalkar:
- “Bu adamı hemen asın. İbret-i alem için cesedini iki gün boyunca teşhir edin.”
Ne olup bittiğini anlayamayan terzi idam sehpasına çıkarılır. Fakat boyu sehpaya göre çok
uzundur. Cellatlar, vaziyeti Kadı hazretlerine bildirirler.
Karakuşi, meşhur hükmünü verir:
- “Ne yani, suç cezasız mı kalacak? O zaman kısa boylu bir terzi bulun ve onu asın.”
İdam sehpasındaki terziye son sözün nedir? Diye sorulduğunda, işte tarihe geçen şu sözü söyler;
Bu hırsızın hiç mi suçu yok?
Evet, kabul etmek gerekir ki, eski firavunlar kadar çağımızın teknik donanımlı firavunları da artık
başbelaları.
Şimdiki firavunlar, hâşâ kendilerini birer ilah gibi görmekte, demokrasi kılıfı altında halktan
aldıkları yetkiyi, insafsızca yine halkın aleyhine kullanabilmektedirler.
Bunun örneğini her ülkede bila istisna görmek mümkündür.
Çağımızın bu teknik donanımlı, eskilerden ders ve ibret almış, tecrübeli ve modern firavunlarının
zaman zaman Mısır firavunlarından daha da zalim olduğunu üzülerek görmekteyiz.
Bu firavunları sıralarken, illa da devlet başkanlarını kastetmiyorum. Her ne kadar devlet
başkanları ilk sırada olsalar da, çeşitli gruplar, barış elbisesi giymiş, barış ve demokrasi adına
yıllardır katliam yapan ve bunun adını da özgürlük mücadelesi koyan, İspanya’nın ETA’sı,
Türkiye’nin PKK’sı, İrlanda’nın İRA’sı, eski yüz yılın ortalarında Almanya’nın Bayder Mainhoff
terör örgütleri gibi- bu listeyi uzatmak mümkündür- kan emicilerin de birer zalim firavunlar kümesi
olduğunu ve PKK hariç, diğerlerinin nasıl bertaraf edildiğini de unutmamak lazım.
Sevgili dostlar
Önceki günlerde Irak’ta, Tunus’ta, Libya’da, dün Mısır’da, Suriye’de ve bu gün de Beyrut’ta
olanları kabul etmek, bir devletin, bir ordunun, bir polisin kendi insanına, o insanların kendi
kardeşlerine kurşun sıkması, zulmetmesi elbette ki kabul edilebilir bir durum olmamakla birlikte,
aynı şeyleri Türk Milleti olarak bizler yaşamıyor muyuz?
Otuz yıldan fazladır bizim kardeşimiz dediğimiz, ekmeğimizi paylaştığımız, aynı kan ve aynı
candan olan, aynı çeşmeden su içtiğimiz insanların, askerimize, polisimize sıktıkları kurşunlarla,
belediye otobüslerine, işyerlerine, cadde ve sokaklara attıkları Molotof kokteylleri ile bunca
masum insanımız can vermedi mi? Aslında bizim yukarıda saydığımız devletlerden farımız ne?
Otuz yıldır canımız alan, kanımız emen bu insanlar ne istiyorlardı bizden, neyin karşılığında
birden bire barış elçisi oldular?
Gelelim Karakuşi Kadı’nın hikâyesine,
Sevgili dostlar,
Elbette ki, yukarıda ismini saydığımız devletlerde şu anda yaşananları tasvip etmek asla mümkün
olmamakla birlikte; Yönetime başkaldıran bu insanların başkaldırdıkları durum ile bu günkü
durumlarını hiç karşılaştırdılar mı acaba?
Saddam Hüseyin, 200 kişinin ölümünden sorumlu tutularak idam edildi. Oysa Saddam’ın
idamından beri Irak’ta her gün bir o kadar insan ölüyor. Libya’da aynı durum, Mısır’da aynı
durum, Suriye’de ve Lübnan da aynı durum. Amerika saydığımız ülkelerin hangisinden daha
demokratik.
Avrupa ülkeleri de öyle. Demokrasi kılıfına bürünmüşler ama demokrasiyi, herkesin her şeyi
söylediği ama güçlü olanın sözünün geçtiği bir yönetim tarzı olarak görmekten de asla geri
kalmamışlardır.
Burada şu hususu özellikle belirtmek gerekir; Beğenelim ya da beğenmeyelim, Mısır’da olduğu
gibi, halkın oyunu alarak iktidara gelmiş insanları, bir askeri darbeyle devirerek yönetime el
koymak, artık çağımıza uymamaktadır. Ancak, şer güçlerin çıkarları her zaman neyi gerektirmiş
ise o minvalde hareket ederek, bunca masum insanın kanına girmektedirler. Uyanık ve dikkatli
olmak lazım.
Son söz olarak, acaba diyorum; Bu insanların hiç mi sucu yok.
16 Ağustos 2013 Cuma 10:57
YORUMLAR
- Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
Ülkemizi Feda Etmeyelim
Acı, Tatlı, Hüzün
7 HAZİRAN SEÇİMLERİ
MEMNUNSANIZ
KAN DONDURAN DURUM
Seçim Vaadleri
SGK İcra Memurları
Birlik ve Beraberlik Zamanı
GÖEVLENDİRME YAPALIM
DELİ HÜSEYİN PAŞA
KEŞKE SAMİMİ OLSAYDI
AKP, İSTEMİYOR
TARİH VE BİZ
UTANMADINIZ MI?
ÇANAKKALE
Biz de Devlettik
Kör İle Yatan Şaşı Kalkar
Bir Memleket İsterim
Sakarya
Yarın! Geç Olabilir
Kamu Bankalarının Durumu
Kâr ve Zarar
Gündeme Dair
Sosyal Devlet
Teknolojinin Faydaları
İş Hayatı
Fişleme
AK SARAY
Ne Zamana Kadar Açılım
Zaman, Ülkücüleri Haklı Çıkardı
Ahmet Bey!
Suç Senin
Yeni Türkiye
Afiyet Olsun!..
Nefsin Perdeleri
Ahmet'e Mektup
SÜREÇ
Bu Millet Nankör!..
Öyle Mi?
Sanal Dünyamız
Adım Adım Bağımsızlık
Zamanlama Manidar
GAZZE
Bir Şarkı Söyle (Şiir)
Benim Dedem!
Ultra Cahiller
Giyotini Niye İcat Ettiniz
‘Kerkük Bir Kürdistan Artık’
Kıbrıs'taki Ruh
Hayat Güzeldir
Mitomani
Kader Mahkûmu
Hasletlerimiz
Kara Ölüm
Perşembenin Geleceği Çarşambadan Belliydi
Siyasette Think Tank
Demokrasi, Azınlıkların Bağımsızlığı mı?
Açmaz ve Çıkmazlarımız
HAK ETTİK / Ş İ İ R / ERDAL KOCA
OZAN ARİF NE DİYOR
Saplantılarımız
HATA
SON PERDE / ERDAL KOCA / ŞİİR
Kırım
Bağımsızlığın Resmi İşaretleri
Türk Glastnost Politikası
Her Yerde Kaset... Her Yerde Kaset
Gürün ve Seçim
Cemaat, İktidar ve Basın
Her Şey Normal mi?
Ağa Kızı Gülizar
Siyasetin Çirkin Olan Öteki Yüzü
Türk, Dünyada Tek Millettir
Cemaat Üyelerine Ne Oldu
Ediz Hun
İnsan ve Nefis
Dostsuz Kalmak
Başlıksız Yazı
İlk Kararlar
Adalet Tersyüz Olursa
KRAL BENİM
KARAKUŞİ KADI
Suç ve Ceza
SGK İCRA MEMURLARI EĞİTİMİ
EGO
Saflar Netleşiyor
Çakallarla Dans
Dershaneler
ŞİİR ÜZERİNE
Milliyetçilik Irkçılık mıdır?
Devlet Denince Hep Vergi Geldi Aklıma Jandarma Denince Kırbaç
Zina Suç Değil mi?
DEVRİ ALEM / ŞİİR / ERDAL KOCA
Askeriyedeki Son Durum
Cumhurbaşkanlığı Ödülleri
Türklüğe Kin Kusmak
Emekli Olmayan Memurlar ile AKP Arasındaki Ortak Bağ
Sosyal Güvenlik Kurumu’ndaki Yapılanma
İşçi Memur Ayırımı
Büyük Başın Derdi de Büyük Olur/ Erdal KOCA / Ş İ İ R
Resmi Ağızdan Ülkemizde Yaşanan Suni Refah
ÇAPULCU / ERDAL KOCA / ŞİİR
Resmi Ağızdan Ülkemizde Yaşanan Suni Refah
SURİYE'DEKİ VAHŞET GÖRÜNTÜLERİ
Türk Diplomasisi
Salim Müslim, PYD, Suriye ve Türkiye
4 EYLÜL
ORTADOĞU'DAKİ GELİŞMELER
ERDAL KOCA'NIN NİYAZI / ŞİİR
BİR ŞEHİDİN ARDINDAN / ERDAL KOCA / ŞİİR
NİYAZ
BAYRAK ŞAİRİ ARİF NİHAT ASYA
KUR'AN HAKEMDİR / ERDAL KOCA / ŞİİR
KUR'AN HAKEMDİR / ERDAL KOCA / ŞİİR
İŞTE O SENSİN / ERDAL KOCA / ŞİİR
O KİMDİR? / ERDAL KOCA / ŞİİR
BÜYÜK OLMAK / ERDAL KOCA / MAKALE
EY TÜRKOĞLU / ERDAL KOCA / ŞİİR
DEVLET ADAMLILIĞI
KIYAMET KOPACAK SANDIM (ŞİİR)
SATTI BİZİ MEMUR-SEN (Erdal KOCA) ŞİİR
İCRADER'İN İFTAR YEMEĞİ
CAİZE
İLMEK İLMEK ÖRDÜM HASRETİ (Erdal KOCA) ŞİİR
CAİZE
YOK YOKA SAKLANMIŞ (Erdal KOCA) Şiir
Garcia'ya mektup
SILA HASRETİ
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU ÇALIŞANLARI
SU (Erdal KOCA) Şiir
FOTOGRAF (Erdal KOCA) (Şiir)
SÖYLEYEMEM ( Ş İ İ R ) (Erdal KOCA)
KÖYÜM (Ş i i r)
ALLAH KERİM ( Ş i i r )
SÖYLEYEMEM ( Ş İ İ R )
YORUM EKLE