İnsan ve Nefis
Merhaba sevgili okuyucular
Herkesçe malum olan ve Kur’an-ı Kerimde açık bir şekilde ifade edilen, insanın yaradılışındaki
gaye, ne yazık ki günümüz insanı tarafından göz ardı edilerek, dünya malına tamah edilmektedir.
Bu yapılırken de maalesef hak, hukuk ve özellikle de kul hakkına kimse riayet etmemektedir.
İnsan, kendini saran benliği ile yani nefsi ile sürekli mücadele halinde. Her şey, her mücadele
nefsin isteklerine yönelik. İbadet ediliyor olabilir lakin burada da nefis denilen dünyevi istekler ile
uhrevi istekler arasındaki mücadelede üzülerek ifade etmek gerekir ki, her zaman galip gelen
nefis olmaktadır.
İnsan, yaradılış gayesini unutmadan hem dünyevi ve hem de uhrevi isteklerini yeri geldiğinde
frenleyebilmeli, yeri geldiğinde frenden ayağını çekebilmelidir. Daha da önemlisi insan, varlık
nedeninin idrakiyle hem yaptığı işin kendisine ve hem de çevresine ne gibi fayda ya da
zararlarının dokunduğunu hesap edebilmelidir.
Kişinin lehine olup da yapmış olduğu amelleri bir başkasına zarar veriyor ise bilinmeli ki o amelin
vebali sevabından daha büyük olur. Zira Allah kutsal kitabında ve Resulü de bu konuda bir çok
sahih hadislerinde hak kavramının üzerinde bilhassa durmuştur. Hatta öyle ki, Cenabı Allah,
Benim yanıma kul hakkıyla gelmeyin demiştir.
Kısaca yapılan işten herkesin faydası olmalıdır. Bu konuda güzel bir Bektaşi fıkrası var. Fıkra
şöyle:
Hoca ile Bektaşi içki içerken yakalanırlar ve Kadı’nın huzuruna çıkarılırlar.
-Şeytana uyduk kadı efendi. Diye af dileyen hocayı, kadı affetmez ve idam cezası verir.
Sıra Bektaşi’ye geldiğinde savunmasını yapar:
-Kadı efendi ben gayri-Müslüm’üm, bana oruç farz değildir.
Kadı Bektaşi’yi serbest bırakır. Bektaşi Kadı’nın huzurundan ayrılırken sorar:
-Kadı efendi, ben de şahadet getirip Müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın?
Kadı efendi düşünür, bir kişiyi Müslüman yapmanın sevabını hesap eder ve Bektaşi’nin teklifini
kabul eder, Hocayı da affeder.
Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hoca Bektaşi’ye kızgınlıkla sorar:
-Sen ne biçim adamsın be, bir Hıristiyan bir Müslüman oluyorsun! Sen de hiç iman yok mu?
Bektaşi gülerek cevaplar:
-Gavur oldum kendimi, Müslüman oldum seni kurtardım. Peki, sen ne işe yaradın?
Evet, sevgili okuyucular
Gerçekten de öyle. Bir işe yaramak çok önemli. Bir işe yaramıyorsak dahi kimseye zararımız
dokunmamalı.
Toplumumuzda öyle insanlar var ki, kendileri bir işe yaramadıkları gibi, devlete, millete, birlikte
yaşadığı topluma illallah dedirtiyorlar. Öte yandan da kendilerini öyle güzel pazarlıyorlar ki
dinlediğinizde devletin tüm yükü onlarda sanırsınız. İşin ilginç tarafı pazarlamanın tüm teknikleri
eksiksiz kullanıldığında dışarıdan gören biri de gerçek sanıyor.
Bu türlerin mevcudiyeti bulundukları topluma, gruba, cemaate veya kuruluşa uzun vadede asla
fayda getirmediği gibi hasarları da çoğu zaman tespit etmek mümkün olmuyor. Zira herkes yer
değiştirmiş, gelen sahip çıkmamış ve herkesin yaptığı yanına kâr kalmış oluyor. Kim, kimin
hakkını gasp etmiş, kim yersiz fayda sağlamış ve kim haksızlığa uğramış kimsenin umurunda
değil. Herkes günü kurtarmaya çalışıyor.
Evet, herkes günü kurtarmaya çalışıyor dedik. Bu anlayış insanlara, toplumlara, kurumlara ve de
devletlere maddi ve manevi anlamda çok şeyler kaybettiriyor. ‘’Günü Kurtarmak’’
Hadi günü kurtardık da daha sonra yüce divanda kendimizi nasıl kurtaracağız onun hesabını
yapıyor muyuz? Buyurunuz:
Tek başına bir ordu... Ebussuud Efendi
O gün Süleymaniye Camii cemaate dar gelir. Muazzam kalabalığın bir ucu Mercan yokuşundadır,
bir ucu Vefa sokaklarında. Kolay değil bir devre mührünü vuran sultan, Muhteşem Süleyman
yoktur artık. Ebussuud Efendi “Allah için namaza” diye bağırır, Mübelliğler haykırırlar “Er kişi
niyetine” Ses dalga dalga yayılır uzaklara.
Kanuni, Zembilli Ali Efendi, İbn-i Kemâlpaşa, İmam-ı Birgivî gibi zirvelerin sohbetinde yetişir.
Yahya Efendi gibi bir derya ile süt kardeştir. Eh böylesi biri ölümü çok düşünse gerektir. Nitekim
kabrini sağlığında kazdırır. Ölmeden toprağını avuçlar, Fatihalar okur kendi mezarına.
Sultanın naaşı tam mezarına bırakılacaktır ki, elindeki çekmeceyi tabutun yanına sıkıştırmaya
çalışan bir saray ağası Ebussuud Efendi’nin dikkatini çeker, mübârek derhal müdahale eder “Dur
bakayım!” der, “Neler oluyor orada?”
-Bu emaneti mezara bırakmam gerek.
-Olmaz! Böyle bir şey caiz değil.
-Sultanımız vasiyet ettiler ama.
-Vasiyeti mi? İçinde ne var acaba?
-Bilmiyorum efendim.
-Ver bakayım şu çekmeceyi.
Adamcağız uzatır, Şeyhülislâm uzanır. Lâkin tam o sıra kalabalık dalgalanır, çekmece yere düşer.
Ortalığa yüzlerce kâğıt yayılır. Ebussuud Efendi bunlardan birini eline alır. Altında kendi mührünü
görmez mi? Gözü kararır, rengi uçar. Benzinde tek damla kan kalmaz, bildiğiniz kül kesilir.
Hemen oracığa çöker, yumruklarını şakaklarına dayar. Zor duyulan bir sesle “Ah Süleyman ah!”
der, “Sen kendini kurtardın. Bakalım Ebussuud Efendi kendini nasıl kurtaracak?”
Evet, Değerli dostlar: Kendimizi burada kurtarabiliriz de öbür tarafta kendimizi nasıl
kurtaracağımızı düşünelim.
22 Ocak 2014 Çarşamba 08:39
YORUMLAR
- Bu habere henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun.
YAZARA AİT DİĞER YAZILAR
Ülkemizi Feda Etmeyelim
Acı, Tatlı, Hüzün
7 HAZİRAN SEÇİMLERİ
MEMNUNSANIZ
KAN DONDURAN DURUM
Seçim Vaadleri
SGK İcra Memurları
Birlik ve Beraberlik Zamanı
GÖEVLENDİRME YAPALIM
DELİ HÜSEYİN PAŞA
KEŞKE SAMİMİ OLSAYDI
AKP, İSTEMİYOR
TARİH VE BİZ
UTANMADINIZ MI?
ÇANAKKALE
Biz de Devlettik
Kör İle Yatan Şaşı Kalkar
Bir Memleket İsterim
Sakarya
Yarın! Geç Olabilir
Kamu Bankalarının Durumu
Kâr ve Zarar
Gündeme Dair
Sosyal Devlet
Teknolojinin Faydaları
İş Hayatı
Fişleme
AK SARAY
Ne Zamana Kadar Açılım
Zaman, Ülkücüleri Haklı Çıkardı
Ahmet Bey!
Suç Senin
Yeni Türkiye
Afiyet Olsun!..
Nefsin Perdeleri
Ahmet'e Mektup
SÜREÇ
Bu Millet Nankör!..
Öyle Mi?
Sanal Dünyamız
Adım Adım Bağımsızlık
Zamanlama Manidar
GAZZE
Bir Şarkı Söyle (Şiir)
Benim Dedem!
Ultra Cahiller
Giyotini Niye İcat Ettiniz
‘Kerkük Bir Kürdistan Artık’
Kıbrıs'taki Ruh
Hayat Güzeldir
Mitomani
Kader Mahkûmu
Hasletlerimiz
Kara Ölüm
Perşembenin Geleceği Çarşambadan Belliydi
Siyasette Think Tank
Demokrasi, Azınlıkların Bağımsızlığı mı?
Açmaz ve Çıkmazlarımız
HAK ETTİK / Ş İ İ R / ERDAL KOCA
OZAN ARİF NE DİYOR
Saplantılarımız
HATA
SON PERDE / ERDAL KOCA / ŞİİR
Kırım
Bağımsızlığın Resmi İşaretleri
Türk Glastnost Politikası
Her Yerde Kaset... Her Yerde Kaset
Gürün ve Seçim
Cemaat, İktidar ve Basın
Her Şey Normal mi?
Ağa Kızı Gülizar
Siyasetin Çirkin Olan Öteki Yüzü
Türk, Dünyada Tek Millettir
Cemaat Üyelerine Ne Oldu
Ediz Hun
Dostsuz Kalmak
Başlıksız Yazı
İlk Kararlar
Adalet Tersyüz Olursa
KRAL BENİM
KARAKUŞİ KADI
Suç ve Ceza
SGK İCRA MEMURLARI EĞİTİMİ
EGO
Saflar Netleşiyor
Çakallarla Dans
Dershaneler
ŞİİR ÜZERİNE
Milliyetçilik Irkçılık mıdır?
Devlet Denince Hep Vergi Geldi Aklıma Jandarma Denince Kırbaç
Zina Suç Değil mi?
DEVRİ ALEM / ŞİİR / ERDAL KOCA
Askeriyedeki Son Durum
Cumhurbaşkanlığı Ödülleri
Türklüğe Kin Kusmak
Emekli Olmayan Memurlar ile AKP Arasındaki Ortak Bağ
Sosyal Güvenlik Kurumu’ndaki Yapılanma
İşçi Memur Ayırımı
Büyük Başın Derdi de Büyük Olur/ Erdal KOCA / Ş İ İ R
Resmi Ağızdan Ülkemizde Yaşanan Suni Refah
ÇAPULCU / ERDAL KOCA / ŞİİR
Resmi Ağızdan Ülkemizde Yaşanan Suni Refah
SURİYE'DEKİ VAHŞET GÖRÜNTÜLERİ
Türk Diplomasisi
Salim Müslim, PYD, Suriye ve Türkiye
4 EYLÜL
ORTADOĞU'DAKİ GELİŞMELER
ERDAL KOCA'NIN NİYAZI / ŞİİR
BİR ŞEHİDİN ARDINDAN / ERDAL KOCA / ŞİİR
NİYAZ
BAYRAK ŞAİRİ ARİF NİHAT ASYA
KUR'AN HAKEMDİR / ERDAL KOCA / ŞİİR
KUR'AN HAKEMDİR / ERDAL KOCA / ŞİİR
İŞTE O SENSİN / ERDAL KOCA / ŞİİR
O KİMDİR? / ERDAL KOCA / ŞİİR
BÜYÜK OLMAK / ERDAL KOCA / MAKALE
MODERN DONANIMLI FİRAVUNLAR
EY TÜRKOĞLU / ERDAL KOCA / ŞİİR
DEVLET ADAMLILIĞI
KIYAMET KOPACAK SANDIM (ŞİİR)
SATTI BİZİ MEMUR-SEN (Erdal KOCA) ŞİİR
İCRADER'İN İFTAR YEMEĞİ
CAİZE
İLMEK İLMEK ÖRDÜM HASRETİ (Erdal KOCA) ŞİİR
CAİZE
YOK YOKA SAKLANMIŞ (Erdal KOCA) Şiir
Garcia'ya mektup
SILA HASRETİ
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU ÇALIŞANLARI
SU (Erdal KOCA) Şiir
FOTOGRAF (Erdal KOCA) (Şiir)
SÖYLEYEMEM ( Ş İ İ R ) (Erdal KOCA)
KÖYÜM (Ş i i r)
ALLAH KERİM ( Ş i i r )
SÖYLEYEMEM ( Ş İ İ R )
YORUM EKLE